Merhaba değerli okurlar bu yazımda iyi bir anlatıcı olmanın iyi bir dinleyici olmaktan geçtiğini, insanları anlamak için dinlemenin önemini ve doğru zamanda konuşmanın önemi hakkında bir deneme yazmak istiyorum. Umarım yazımın sonunda anlatmak istediklerimi sizlere en doğru şekilde aktarabilirim.
İnsanlar Sıra Bana Gelsin Diye Dinliyor
Toplumumuzda iletişim maalesef artık tek yönlü bir hale geldi. Bu cümlemi iletişim kurarken sadece bir kişi konuşuyor diye söylemiyorum maalesef. Normal bir iletişim kurarken bir anlatıcı ve bir dinleyicinin olması yeterli. Ancak şöyle bir problemimiz var; dinleyen kişinin konuya olan odağı sadece kendi anlatacakları için gelecek olan sıra. Yani anlatacaklarımı bitirmemi ve sıranın onun anlatacaklarına gelmesi için konuya odaklanıyor. Ancak belki ben gerçekten hayatımla ilgili önemli bir anı anlatıyorum ya da gerçekten önemli bir konuda fikrine danışıyorum. Bunun bir önemi yok bir an önce bitir de bak ben neler anlatacağım diye zihninde kuracağı cümlelerin taşlarını diziyor. Tamam da zihnin bana anlatmak istediklerin ile meşgulken benim anlattıklarımı nasıl dinleyeceksin ve anlayacaksın değil mi? Hatta bunu daha kaba bir duruma götürüp şöyle cümleye başlayanlar var. ''Ya o değil de...'' e yuh ama ayı o değil de bak sen benim anlatacaklarımı dinle asıl. Bir de bunun şöyle bir versiyonu var ''Sen onu bırak da'' pes artık. Belki ben benim için çok önemli bir anıyı, hikayeyi seninle paylaşıyorum ve sen onu bırak da asıl benim anlatacaklarıma kulak ver. Kusura bakmayın ama bu şekilde cümleye başlayan hiç kimsenin anlattığı zerre umurumda olmuyor çünkü bana verdiği değer tam olarak cümlenin başında yatıyor zaten. Bu durumu bir de ''Gördün mü bak ben demiştim'' demek için dinleyen kesim var ki o kitleye zaten hiç girmiyorum bile. Maalesef artık bunun gibi sebeplerden ötürü artık ağız tadıyla bir çay, kahve içip iki hoş sohbet edecek insan kalmadı. Lütfen eğer bu şekilde insanlarla iletişim kurmaya çalışıyorsan bir an önce buna son ver çünkü seninle konuşan insanlar sana, fikir ve görüşlerine değer verdiği için sana konuşuyor.
Konuşan kişiyi telefonla uğraşarak dinlemek büyük kabalıktır |
İyi Bir Anlatıcı Olmak İçin İyi Bir Dinleyici Olmak Gerek
Genel olarak artık insanlar kendisini dinleyen olmadığı için sessiz kalmayı tercih ettiğini söylüyor. Haksız da sayılmazlar, ''Anlamak için dinleyen olmadıktan sonra duvarlar beni sabaha kadar dinleyebilir.'' Bazen gittiğim mekanlarda insanları ve iletişim kurdukları anları gözlemleme fırsatım oluyor. Bir çift oturmuş, kahvelerini, tatlılarını söylemiş afiyetle yiyip içerken birinin elinde telefon ve bu telefonu kurcalıyor diğeri ise ona bir şey anlatmaya çalışıyor. Allah aşkına böyle bir konuşma, iletişim kurma şekli var mı? Karşında konuşan insana verdiğin değer bu kadar mı? Biz ne ara bu kadar birbirimizden uzaklaştık hayret ediyorum. Yine karşı karşıya oturan bir çift; birisi konuşurken diğeri camdan dışarı bakıyor. Bunun da diğerinden çok bir farkı yok gibi. İnsan karşısında konuşan birisinin gözlerine bakarak konuşmalı. Gözlerine bakmalı ki dikkatim sen de seni dinliyorum mesajını verebilsin. Anlattıklarıyla ilgili kafasına takılan küçük detayları sormalı, sormalı ki anlatıcının hikayesindeki detaylara daha net hakim olsun. Kafanı telefondan kaldırıp affedersin ne demiştin demek çok büyük ayıp. Eğer hepimiz bu şekilde insanları dinlemeye çalışırsak elbette herkesin anlatacak şeyleri olur fakat dinleyecek kimsesi olmaz. Birisiyle konuşurken lütfen telefon, sigara kutusu gibi objelerle uğraşmayı bırakın, sohbet ettiğiniz insana doğrudan dönük ve gözlerine bakacak şekilde iletişim kurun.
Otomatik Cevapları Bırakmamız Gerekiyor
Haluk Bilginer'in Şahsiyet isimli dizisinden bir bölümle örnek vermek istiyorum.
-Agah Bey arkadaşı ile bir mekanda garsonu çağırır ve yediği yiyeceği göstererek şunun bir tadına bakar mısın der.
-Garson hemen otomatik bir cevap verir ve beğenmediniz mi diye sorar.
-Agah Bey ben böyle bir şey söylemedim şunun tadına bakar mısın dedim diyerek ısrar eder.
-Garson yine otomatik bir cevap vererek isterseniz yenisini getireyim der.
Gördüğünüz gibi artık o çok sıkıldığımız telesekreterler gibi otomatik cevaplar verir olduk birbirimize. Elbette hikaye içerisinde garson ile empati yaptığım zaman ''Şunun tadına bakar mısın'' ricası geldiğinde bir saniye beyefendi diyerek adamın elinden çatalı alıp mm sanırım tuzu biraz az gelmiş diye tepki vermek herhalde bana da biraz absürt gelse bile sanırım bu şekilde yapardım diye düşünüyorum. Çünkü garsonluk yaptığım dönemlerde bir müşteri beni yanına çağırıp peynirde değişik bir koku var bakar mısın diye sormuştu ve özür dileyerek koklamak izin istemiştim ve peynirde gerçekten hafif bir koku vardı, tekrar özür dileyip tabağı mutfağa geri götürüp yenisini vermiştim. Muhtemelen tadına bak dese bakardım herhalde :) Nasıl ki internet arızası için telefon ettiğimiz şirket personeli bize otomatik cevaplar verdiğinde öfkeleniyorsak iletişim kurarken gelen otomatik cevaplar da insanları öfkelendirebiliyor ya da üzebiliyor. Çünkü insanlar gerçekten kendisini dinleyen ve daha insani cevapları duymayı istiyor.
Yazımın sonuna gelirken konuyu şu söz ile sonlandırmak istiyorum : Christopher Marley'in dediği gibi ''Güzel konuşmak için tek bir yol vardır, dinlemeyi öğrenmek.''
0Yorumlar
Lütfen yorum yaparken saygı sınırlarını aşmayın.